Eski Güzel Ses Sistemi


       Taze hiçbir şey yoktu. Zaten olmasını da beklemiyordu. Konserve ton balığı çıkardı. Çatal alırken daha kaç gün bulaşık yıkamadan yaşayabileceğini hesapladı. Koridor gibi gözüken mutfaktan çıkıp salona gitti. Sandalyeye oturup sehpanın üzerinde ton balığını yemeye başladı. Soğuktu, kötü kokuyordu ama her nasılsa tadı güzeldi. Bedenimin buna ihtiyacı var diye düşündü. Ama içten içe 1 hafta hiçbir şey yemeden yaşayabileceğini de düşünüyordu. Yıllar geçtikçe çirkin bir göbeği oluşmuştu. Lise yıllarını düşündü. Fit ve uzun saçlıydı o zamanlar. Şimdiyse kel ve göbekli. Salondan bahçeye açılan kapı gözüne ilişti. Kilitli değildi. Haftada sadece 2 kere açılırdı bu kapı. Ve bu gün açılmayacaktı.  Haftada bir temizlikçisi gelir evin her yerini temizler parasını sehpanın üzerinden alır giderdi. Çınar temizlikçi gidince tekrar sehpanın üzerine 400 TL koyardı. Yemek yediği sehpanın üzerindeki 400 TL paraya alışmamış olsa kesin koymayı unuturdu. Temizlikçiyle mutfaktaki bulaşıklar hakkında kavga ettiklerinden beri o para sehpanın üzerindeydi. Nezahat hanım temizlik için geldiğinde asla onunla göz göze gelmez. Kulaklığını takıp bilgisayardan çizim yapardı. Hayatını da böyle kazanırdı. O kadar çok kazanıyordu aslında hiç çalışmasa da yaşayabilirdi. Ama çalışmayın ne yapacaktı.

    Eskiden olsa bu 400 lira benim için ne kadar kıymetli olurdu diye düşündü duvara monte edilmiş hoparlöre bakarak. Bunu 250 liraya almıştı ve eve getirdiğinde az çok demeden tanıdığı herkesi çağırıp partilemişti. Partide öpüştüğü kızın şimdi ne yaptığını merak etti. Evlendi ve evliliğine tutsak olmuştu belki. O da rutinine ve bu yaşlı bedene tutsak olmuştu. Belki de o kızın kaderi daha iyiydi. Başka bir partide başka biriyle mi öpüşüyordu.
      
  Yemeğini bitirip karanlık banyosuna gitti. Aynada kendine bakmaya başladı. Burası eskiden çok aydınlıktı. Ama tepedeki ampul patlamıştı ve sadece aynanın üzerindeki burayı aydınlatıyordu. Bu da Çınar'ın yüzünü daha kötü gösteriyordu. İçinde olduğu bu ev sanki onu yansıtıyordu. Kırık, eski, ve ev kendini tek başına daha iyi bir hale getiremez.
    
   Kapıdaki posta aralığından içerdeki halıya bir zarf düştü. 2 gün boyunca da orada kalacaktı. Temizlikçi gelip zarfı sehpanın üzerine koyana kadar. Postacı bu zarfta her hafta bin lira attığını biliyor muydu acaba. Çalıştığı şirketlerden birinden kazandığı parayı postalamalarını istemişti. Bunun için şirket ne kadar dolduğunu şimdi hatırlamadığı bir kesinti yapıyordu  İçinden 400 lira ayırır kalanı da eve o hafta gelecek fahişe için komidine koyardı. Bazen gelen kadınlar komidindeki paranın hepsini almaz sadece hak ettiğini düşündüğü kadarını alırdı. Onurlu bir davranış. Gerçi fahişelerin ahlaksız olduğunu hiç düşünmezdi. Hatta kendini kötü hissederdi çünkü kendine bir aile kuramamış 45 yaşında şişman bir keldi ve o bilmese de gelen kadınlar ona biraz acırdı.

       Banyodan çıkıp salona döndü. Yaşlı hissediyordu. Hapsolmuş hissediyordu. Ve bu döngüden çıkmak istedi. Daha önce hiç yapmadığı bir şey yapmaya karar verdi. Ve gidip kalçalarının izi çıkmış o bilgisayar koltuğuna oturmadan önce bir süre salonda ayakta bekledi. Halıya baktı. En son ne zaman onu incelediğini hatırlamıyordu bile. Desenleri onu şaşırttı. Uzun süredir çalışmayan beyni şimdi açılıyordu sanki. Hayatı değişmeye başlamıştı bile. Onun içi. Hala umut var mıydı? Sehpaya baktı. Ah emektar sehpa. Sehpaya bir sempati duydu. Çok işe yarıyordu bu sehpa. Ve çınar herhangi biri için bu sehpa kadar bile faydalı değildi. Neredeyse ağlayacaktı çınar. Bir sehpa yüzünden. Çok kabasın sehpa. İnsanın yetersizlikleri bu şekilde yüzüne vurulur mu.

        Göz yaşı dökülmesin diye kafasını hafifçe kaldırdı. Ve ses sistemine takıldı gözleri. İyi düşünebilmek için biraz müziğe ihtiyacım var dedi. Hemen telefonunu cebinden çıkardı. WhatsApp'ta çok sayıda mesaj vardı. Gruplardan geldiğini düşündü. Bakmadı bile. Umursamamak için kendini zorladı. Zaten duygusal anlar yaşıyordu. Hoparlöre bağlanıp uzun süredir dinlemediği bir şey dinleyecekti. Ama bilmiyordu ne dinleyeceğini. Zaten bağlanamadı. Tekli koltuğun üzerine çıkıp hoparlörü ellemeye başladı. O kadar uzun zamandır kullanmamıştı ki açık değildir belki diye düşündü. Belki de bir tuşu falan vardı. O bunları düşünürken kaderin onun için bambaşka planları vardı. Koltuktan kaydı. Ayak bileği ters bir şekilde büküldü. Acıyla kendini geriye attı. Sırt üstü yere düştü.

    Haftada 2 bazen de 3 kere dışarıdan açılan kapı bir kez daha açıldı. Giren Çınar'ın bunca hapsolmuşluğu ve yalnızlığıyla bile görmek istediği biri değildi. Eski bir tanıdıktı. Onu zamanında çok üzmüştü. O pek çok kapıyı zamansız açmış çoğu insanı ağlatmıştı. Neyse ki Çınar'ın peşinden ağlayacak kimse yoktu.


Olmadı

Yorumlar

Popüler Yayınlar